Bu gün geç gideceğim işyerime,
diyorum kendi kendime. Eşim duymasın. Bana kabir suali gibi sorular sorar. Ama
nereden duyabilecek ki! diye düşünüyorum sonra. Duymadı ama hissetti. Evet, geç
gideceğim işyerime. Amirimin ve birilerinin tepkisini ölçmem için şart. Nasıl
bir duygu bu? Bilmiyordum. Uygulamamıştım ki, bileyim. Tatlı ama insanı geren
bir duygu.
Dakikalar oldu mesai başlayalı,
diyor biri.
İmza defteri kaldırılmış. Amirin
odasında. Kapısı açık. Amir içerde olsa gerek. Ceketi ilikleyecekmiş gibi
ediyor, kapıdan içeri eğiliyorum. İyi ki iliklememişim, diye söyleniyorum
sonra. Biri bana bakıyor.
İşyerimde, pencereden bakıyorum.
Sonra rüzgarın sırtımı dövdüğünü hissediyorum. İleride Sigorta Hastanesi
lojmanı ve penceresinden bir şeylere eğilen hemşiresi, balkonunda kurumaya
asılı giysiler. Yakınımda unutulmuş musluktan gelen su sesi. Göz kapaklarımın
altında, uzun ve kıvrık gagalı, sert bakışlı kuşa ciğer veren ticari taksi
şoförleri. Önümde Hastanenin idari binası ve bina yüksekliğinde uzanan ağaçlar.
Bitkinim ama diyor.
Onlar, uykusuz geçirdiği gecenin
özlemini duyan acil servis doktorları ve hemşireleri.
İçlerinde biri var ki, gönül adamı,
şair dostu, yazar arkadaşı: Ejder.
Bitkin olsam da, yorgun değilim.
Saçım uzasa da temizliği
seviyorum.
Sakalım uzasa da kesmeye
zorluyorum kendimi.
Doğan yaklaşıyor.
Bayan memur yarım bıraktığı çay
bardağına bir fiş atıyor. Peşinden, memur Daldal da aynı hareketi yapıyor.
Şimdi, Doğan, burnumun dibinde ve
acı dolu bakıyor.
Akıl baliğ olmamış bir çocuk kadar
masum.
Ziya’nın çayına göz dikiyor. Her
nedense Ziya dönünce yarım çayını başına dikiyor. Yüzünü buruşturması, suratını
asması sıcak çayın boğazını yakmasındandır.
Odacı Ahmet ve Yavuz’a veryansın
ediyor. Ama her ikisi de onun küfürlerine alışkın. Doğanının ağzından çıkan
sözlerden memnunlar.
Ne yapacak belli: Yine para
peşinde. Bu İşyerinden ötekine gidecek birazdan.
-----------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder