Derviş Raşit derler bana. Soy
ismimin yaptığı çağrışım neticesinde bu sıfatın benim için kullanıldığının
kanaatindeyim. Zaman zaman düşünürüm: Kör Raşit, Deli Raşit deselerdi, daha mı iyi
olacaktı? Hayır. Böyle düşününce kendimi
bir yerlere sıkışmış gibi sanıyorum. Elim, ayağım tutmuyor, bir yerlerimin
kanadığını sanıyorum. Kahroluyorum; içimde bir yerlerin burkulduğunu, düşünme
yetimin kaybolduğunu sanıyorum. Bu kâbuslu yıllarda, neşeli günler geçirdiğim yılları
anımsayınca zamanla düşündüklerimi hafızamın, ilerleyen yıllara aktaracağını
görür gibi oluyorum.
Derviş Raşit: Bu sözcük beni son
derece gönendiriyor. İçten gelen bir mutlanma yaşıyorum böyle çağrılınca..
Yeryüzü bana darmış, başım yıldızlara değecekmiş gibi geliyor. Zamansız solan
ömrümün çiçeği yeniden açmış gibi. Vebalı diye bildiğim yılların üzerine kül
serpilmiş gibi. Ne mutlu bana ki, bu sıfatla anılıyorum.
Yalnızım.
Tek başıma göğüs gerdim yıllara.
Marazlı yıllar.
Balkondayım.
Yaşım yarıyı çoktan geçti. Hani
derler ya, kırkına merdiven dayadım. Ben merdivene tırmandım bile. Ağır aksak.
Kırk basamaklı merdivene.
Gülperi’nin mesaideki hareketi
gözümün önünden gitmiyor, diyecektim ya, araya gündüz ki hemşire girdi.
Anlaşılan genç hemşirenin hayali ağır bastı. İçimde buzdan bir el geziyor gibi
geldi bana.
Yontulmaya elverişli olan hemşire.
Anneliğe de.
Şef Gülperi: Saygı duyulan bir
kadın. Başına örtü alarak Musa ile bana görünmesi bir şeyleri protesto ediyor,
birileriyle alay ediyor gibi geldi ilkin. Aman canım sen de. Benim protesto
edilenlerle ne ilgim olacak! Kalender biriyim: Derviş.
-----------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder